Sayfalar

2 Aralık 2011

Ben vazgeçtim!

Yaz sonunda fırsat sitelerinden birinden Yunus gösterisine bilet aldım ,hem de 5 tane. Ailecek gidecektik, abim yan çizdi gerçi ama olsun. Fırsatın bitmesine 4 gün kala toplandık gittik İstanbul Dolphinarium 'ya - Avrupa'daki en büyük kapalı yunus gösteri merkeziymiş. Hayatımda ilk defa Valencia'da açık bir havuzda izledim yunus gösterisini. Avrupa'nın en büyük kapalı merkezi diyince yaklaşık onun gibidir heralde dedim. Gidince az biraz hayal kırıklığına uğradım , mekan konusunda sakın gösteri hakkında düşünülmesin :)

Merkezin adı Dolphinarium , yani İngilizce yunus demek olan "dolphin" den geliyor. İsim azcık yanlış olmuş ondan çünkü içeride Balina, Mors ve 2 Yunusun gösterisini izliyorsunuz.




8 yaşında 700 kilo Sara! Koşup sarılasım geldi. Bir hayvan bu kadar mı şirin olur!

15 Ağustos 2011

kalkın aslancılık oynayalım!



belki biri Katalan biri İspanyol geçmişler en meşhur Katalan Kilisesi Sagra da Familia'nın sergi kısmında aslancılık oynuyorlar. Aslancılık dediğim de kükreme yarışı.
kimse demediyse de şimdiye kadar ben tekrarlıyorum : çocukluğun dili yokmuş efenim !



atalarımız da eskiden göçebelermiş; kan çekiyor efenim!

Evettttt ,6 buçuk aylıık rahatlığım gün itibariyle uzunca bir süreliğine- hatta emekliliğe kadar bile olabilir- sona ermiş durumda. -depresyon minibüsündeyim; sağda inecek var efenim, müsait bir yerde lütfen!
sömestr tatiliydi ,erasmus hazırlıklarıydı,erasmustu,Türkiye'de gezmelerdi derken tam 27 ocaktan beri tatil yapıyormuşum, bugün sabah 7de staja başlamamla gerçek hayata sıkı bir dönüş yaptım.
Artık yerleşik hayata geçiyorum efenim.Temmuzdaki kat ettiğim yollar - Graz'dan çıkıp Venedik,Barcelona,Valencia,Sevilla,Milano'dan sonra Türkiye'ye dönüp Tekirdağ-Konya-Bodrum-Konya-Tekirdağ yapınca bünye tam 40 gün sonra yerleşik hayata geçtiğine de seviniyor pek tabi :)
not: tüm yollarda bana eşlik eden sırt çantam hala sağlam olsa da emektar valizim artık emekliğe ayrılmak istiyor.

gezi yazısı yazmayacağım, öyle orayı gezdim şunu gördüm vs. diye. fikrimi isteyenler danışabilirler seve seve şu yazdığım yerler hakkında öneri veririm; hem de en bolundan =)
ufak tefek estanteneleri de aklıma geldikçe sizinle paylaşacağım efenim :)
kalın sağlıcakla =)

notunnotu: sevgili yol arkadaşım nildenb iyi bir bloger'dır efenim bakmak gezmek isterseniz
tıklayınız
efenim!

22 Haziran 2011

Doğru bilinen yanlışlar

Onu bunu bilmem bizi kaç sene kandırmışlar; hakiki roma dondurması,meşhuuuur Roma dondurması diye. Yalanmış hepsi! Dondurmanın hakikisini yemek istiyorsanız yolunuzu Büyükçekmece sahiline düşürüp İsmail Şafak'ı bulacaksınız. Oradaki tonton hafif ağarmış bıyıkları olan İsmail amcayı da buldunuz mu,tamamdır. İsmail Şafak dondurmasından başkası da yalandır! Şayet bulamazsanız Büyükçekmece sahilinde azcık gezinin en kalabalık dondurmacıya doğru yönelin. Biyolojiyi bilmiyorum ama ben bu harekete dondurma-taksi diyebilirim gayet.


Roma'da dondurmacılık faaliyetleri değil de dondurma faaliyetleri gelişmiş; mimariyi koruma manasında. Bak ona asla laf edemem.

bu postumu İtalya gezileri boyunca kendilerini mükemmel dondurmaya adamış olan sevgili Cancazım ve Mebiss'ime adıyorum; umudum o ki inşallah bulabilmişlerdir. Gerçi bulamamalarını daha çok yeğlerim; Büyükçekmece uzak olduğu için Caramio Milano'yla idare etmemiz gerekecek :)-

6 Haziran 2011

Ahhh!ahh! olsa da yesem böyle doyasıya!

Tivitır'da dolanırken- twitter yazmaktan daha çok hoşuma gidiyor- bir arkadşaımın karpuzla ilgili paylaştığı yazıyı gördüm.

Şubattan beri gurbet ellerdeyim, şubattan beri karpuz-kavun var marketlerde. Hem de bizdeki gibi öyle sadece Macro Center gibi yerlere de özel değil hepsinde var. Yok büyük mü geliyor sana,bölmüşler ikiye,streç filmle sarıp satıyorlar.
Ben Türk'üm kardeşim has mı has. Yer miyim kış gününde karpuz,hamile değilim ki aş ereyim de yiyeyim. Hem ne anladım o zaman "karpuz kabuğu denize düştü" sözünden.
Sonracığıma efenim karpuz soğuk olacak, şöylee açık bir alanda yanında beyaz peynir ve ekmekle yenecek. Bunların adam gibi peyniri de yok ki, şöyle ezine gibi. hatta beyaz peynirleri bile yok,kaşar ve türevleri var. Ne anladım ben o zaman karpuz yemişim yememişim.

Bir de kavun var tabii, ah ah kokulu kokulu topatanı koyacaklar önüme sabaha kadar yerim;kavunda fena seçiyimdir kokulu olacak böyle ohh misler gibi.
Karpuz-kavun demişken geçen sene yaz başında en küçük amcam yazlığın bahçesine karpuz çekirdeği ekmiş bi'kaç tane. Onlar büyümüş bahçeyi kaplayıp karpuz olmuşlardı.çok büyümemişlerdi ama olsun. bahçeden meyve topladık ya yeter.bu sene devamını kayısı ile sürdürmeyi düşünüyorum. belki kayısı ağacımız olur bir de ha?

bir de itüsözlük görsellerindne aldığım çok da tatmin etmese de beni bir karpuz-peynir fotoğrafıyla bitiriyorum yazıyı.


pek tabii ki de
HAYDİ KIZLAR DİETE!!!!!!!

3 Haziran 2011

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Yahya Kemal'in bu şiirinin bir burasını bilirim devamını da bilmem ezbere.
Sıcak sıcak yazmak istedim bu yazıyı. Ne zamandır düşündüğüm şeyleri bir anda yazıya dökmek istememi Kaybedenler Kulübü'ne borçluyum.

Tam 1 aydır Graz'dayım. daha doğrusu Şubat 20'den beri Graz'dayım ama Graz'ın dışına çıktım,günü birlik gezdim geldim.İstanbul'a gittim 2 haftalığına. İstanbul'a gidinceye kadar "İstanbul'dan başka hiçbir yerde yaşanmaz."diyordum. İstanbul'dan geldim tam 1 aydır Graz'dan başka bir yere ayrılmadım.

İstanbul'da kurulu bir düzenim vardı,galiba yavaş yavaş yaşlanıyorum-ya da yaş alıyorum bilmiyorum yaşlanma kavramı bana biraz uzak galiba.- burada boşluğa geldim.galiba ondandı bu düşüncem.

Sonra yavaş yavaş alıştım Graz'a -.Hayatımda İstanbul'dan sonra ilk defa 1 ay boyunca ayrılmadan yaşadığım tek yer galiba.
Neyse geçiyorum bunları.

Bir yeri yaşanacak yapan tek şey eşin dostunmuş,gerisi şehirmiş güzellikmiş palavraymış. Hani meşhur bir atasözümüz vardır ya " gönüller bir olunca samanlık seyran olur." aynen öyleymiş. Eşin dostun olmadıktan sonra her sabah vapur sesleriyle Boğaz'a karşı günüme başlasam da bir şey olmaz. O Boğaz manzarası eşliğinde çayını birlikte yudumlayacağın, peynirin kalan kısmı için "yer misin?" diye soracağın biri yoksa. Ekmeğin sesi bile kuru kuru gitmez;yanına iki muhabbet lazım.

İki-üç gündür İstanbul2u çok özlüyorum.Özlüyorum ama mekanlar sadece bir imge. Ah Abbas'ta waffle yesem demiyorum, Abbas'ta Gözde ve Hüden'le muhabbet ederken waffle'ımı ağzıma yüzüme bulaştırsam diyorum. Taşkışla'yı özlemiyorum;Taşkışla'da orta bahçede çime oturup kızların gülüşlerinin kulağımda çınladığı muhabbeti özlüyorum.

zaten ne demiş sevgili atalarımız:
"gönül ne kahve ister
ne kahvehane
gönül muhabbet ister
kahve bahane"


Ama en çok da Yeşilköy sahilini özlüyorum: yaz-kış bir sene boyunca yağmurunda,karında,en güneşli vaktinde yollarını aşındırdığım Yeşilköy sahilini... gerçi yalnız olunca onun da esprisi yok ya.

Bir tek Süleymaniye ve lisem manzaralı Atatürk Köprüsü var yalnız olup da özlediğim. Hava kararmış,ben Taksim'den dolmuşla eve dönüyorum.Soluma dönüyorum;ufak tefek Topkapı Sarayı'nın biraz önünde beliren lisem.İç çekip eski günleri hatırlıyorum. Sonra önüme dönüyorum Süleymaniye Camii. Mimar Sinan'ın kalfalık eseridir ama Selimiye'den daha çok severim ben orayı. Belki uzakta olan daha çekicidir ya ,hiç gitmediğimdendir Süleymaniye'nin çekiciliği de.

Kaybedenler Kulübü'ne neresinden bağlayacağım bu yazıyı.Uzun zamandır İstanbul'u bu kadar uzun soluklu görmemiştim:Taksim,Kadıköy,Süleymaniye. Bir iç çektim ama dediğim sebeplerden iç çektim.
Bilmiyorum belki de insan oğlu nankördür diyorum. ama nankör olmayı da kendime yediremiyorum. Yahya Kemal'in şiirini ben de belki ezberlerim diyerekten yazımı bitiriyorum:


Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer..

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan…
Yahya Kemal Beyatlı

23 Mayıs 2011

life is!




eveet ne zamndır birşeyler paylaşmıyordum.bir arkadaşımın facebook profilinde bunu gördüm; evet dedim bunu paylaşmalıyım.
bir de kaç yabancı takip eder bilmiyorum ama artık postlarımın altına ingilizcelerini de yazmaya başlıcam.

yes, it is a long time that i have posted nothing.i saw this manifesto in a facebook profile of one of my friends,and i said to myself "yes! i have to share it!"
i don't know,how many foreigners will follow me, however i started to write my posts also in English.



bahar geldi ya neşem yerimde, takipte kalınız!

also it's the spring time,that means that i'm happy ; keep me follow!

27 Şubat 2011

karman çorman dürümümüz

Burada-Graz'da- yumurta çok pahalı, öyle ki 80 gramlık bir ton balığı ile bir adet yumurta neredeyse aynı fiyat. öyle söyleyeyim. Arkadaşım Merve A. buna çok mantıklı bir çözüm getirdi: odamda kaçak olarak tavuk yetiştircem cidden daha ucuza gelir. hem tavuk fiyatları da pahalı,gitmeden önce de keserim yerim. :)))
Yumurta pahalılığına nerden geldim.yumurta pahalılığı sebebiyle kek kurabiye pişirmeye uzunca bir süreliğine ara verdim, bir de iş başa düştü adam akıllı yemek yapmam gerekiyor.
yurtta dairedeki arkadaşlardan biri Meksikalı.Sevgili oda arkadaşım Ezgi M. ile cuma günü biraz da daire arkadşaımızdan esinlenerek enfes bi ziyafet yaptık. hemen aktarıyorum size :)

biz orta boy yumuşak-soft- tortilla ekmeği aldık. ama eminimki lavaşla da çok güzel olur. hatta babannemin yaptığı,yaptırdığı bizim köy işi kalın yufkalar var içine fasulye fln sıkıp da yediğimiz çok olur. ona söylücem ufaklarını da yapsın bana.


burada et konusunda çok alternatifimiz yok,ya da biz hala tam keşfedemedik. hindi göğüs aldık ince uzun kesip erittiğimiz tereyağının içinde kavurduk.



asia gemüse_ asya sebzeleri_ diye dondurulmuş bir paket sebze aldık.içinde bezelye,patates,havuç,turşu,soya filizi gibi şeyler var. tavukları hafif kavurduktan sonra doldurulmuş sebzelerimizi de içine attık.


Kremayı da içine katıp üzerine de soya sosu ile tuzu da attıktan sonra -ben birazcık fazla atmışım ama gene de çok değildi- karıştırıp.tavanın üzerini kapattık.



piştikten sonra -nasıl anlarız piştiğini,gayet eski usül: tavukların tadına bakarak :)- biraz soğumaya bıraktık. ama çok değil.



etrafa dağılmasın diye dolma misali önce kenarlardan kıvırıp sonra rulo yaptık- ah ahh dolma olsa da yesem ....



son halinin fotoğrafını koymuyorum. hayalinizde siz canlandırın_ fotoğraf çekmeyi unuttum demiyorum, kılıfını böyle uydurdum :P

Not: Erasmus'taki birçok kişi gibi ay şurası da şöyleydi ay burası da böyleydi diye yazmamaya dikkat edeceğim. sadece buradaki yaptıklarımdan nasıl İstanbul'dakilerden aklımda kalanları aklıma takılanları yazıyorsam öyle devam edeceğim. merak yok =)


Fotoğraflar için Ezgi M.'ye teşekkürler ..

26 Şubat 2011

boşverin dikkat etmeyin, patlamaz!

Bugününeskizi'ne bakınırken gördüm bigbabılı devamında da internette karşıma çıaknlar ve beni eğlendirenler.
belki sizi de eğlendirir :)







Bugününeskizi'ne bakınırken gördüm bigbabılı devamında da internette karşıma çıaknlar ve beni eğlendirenler.
belki sizi de eğlendirir :)

gitmek

hep gitmek ile gitmemek arasında gidip gelirken sonunda gitmenin en haklı sayılabileceği bir şekilde gittim.
_bilmeyenler için_ Erasmus öğrencisi olarak Avusturya'nın ikinci büyük şehri olan Graz'dayım bu dönem.İkinci büyük şehri filan yalan bildiğin bir köy- köyü küçümsemiyorum yanlış anlaşılmasın sakın.
gitmek için çok kararsızdım. hep arkamda bırakacaklarımı düşünmüştüm.sanki istanbul'daki hayatımı 6 aylığına donduracakmışım gibi geliyordu. sanki benim için donacak da diğer insanlar için aynı kalıp devam edecekti.neyse karar vermem gerekiyordu.karar verdim geldim buraya.
gelmek çok farklı. hep o arkada bırakacaklarımı düşünüyordum ya,gelmek bu bakıma daha iyi oldu.arkada bıraktıklarını cidden ben arkamda mı bıraktım yoksa onlar mı beni çoktan bırakmıştı onu öğreniyorsun_ evet öğrenmek bazen de acı verir.
kimseyi yargılayamam herkesin ayrı bir telaşı var,evet benm de vardı istanbul'dayken,hem de çk telaşlıydım. ama hiç de o kadar telaşlı olamadım.
kimse bu dediklerimin tamamını direk olarak üzerine alınmasın.sadece yorgunlukla birlikte toparladıklarımdır bunlar.ufak tefek şeylerin toparlanması.

neyse ben çok düşündüm gene.

köyümden sevgilerle
medihanim.

14 Şubat 2011

1 Litrelik cam şişemiz hayırlı olsun!

Bugün 5M Migrosların birinde gördü,inanılmaz heyecanlandım :siz de heyecanlanabilirsiniz :D
Tadı plastik,cam,metalde birbirinden apayrı olan Coca-Cola sonundan birçok kişinin feryadını duyup cam şişelerin boyunu isteyenler için büyütmüş büyütmüş 1 litre yapmış! o sırada fotoğrafını çekemedim ama en kısa zamanda çekip koyucam ,şimdilik birkça başka fotoğraf ekliyorum.


Fotoğrafta Coca Cola şişelerinin evrimi var. Birincisi kolonya şişesine benziyor. Soldan sağa tarihler; 1899 – 1900 – 1915 – 1916 – 1957 – 1986.
kaynak_fotoğraf ve alt bilgi


bir de her yere yayılmamasını da fırsat bilen fırsatçılar var :D



gitti gidiyor'da satışa sunulan şişe!

3 Şubat 2011

nenedemek' e burdan devam

açıp da 9 yazı yayınladığım nenedemek bloguma burada nenedemek başlıkları ve etiketleriyle devam etme kararı aldım. zira insan bölündükçe bölünüyor , ama hiçbiri deniz yıldızıgibi ufak bir parçadan da olsa kendini tamamlamıyor.